13 Eylül 2012 Perşembe

Onu Bunu Beğenmez Olduk; Kendimizi de Beğenmesek

Dr. Mehmet Ağırman
Olmayacaktı hani hiçbir şeyimiz. Ki zaten hiçbir şey bize ait değildi hani. Dünya yanacaktı ve içinde bir kalbur samanımız olmayacaktı. Çer çöp biriktirme peşinde olmayacak, tamah etmeyecektik fazlasına. Yükümüz hafif, kalbimiz ferah, ayağımız seri, kolumuz kavi, yolumuzdan emin olacaktık. Çocukluk ve gençlik hafifliğini devam ettirecektik hayatımızın geri kalanında. Hadi deyince yola koyulabilecek, tamam denilince aklımızı kurcalayacak bir şeyler bulamayacaktık.
Saymayacak, hesap tutmayacak, biriktirmeyecektik. Bereketini kaçırmayacaktık elimizdekilerin. Zengine keşki diye iç çekmeyecek, Karun’un hazinelerini görüp de imrenenlerin hikayesinden her gün ibretler alacaktık. Olduğunda paylaşıp şükredecek, olmadığında sabredip af dileyecektik. Çokluk geçince elimize üzülecek, yanlış ne yaptık diye dövünecektik.
Yarışmayacak, kıskanmayacaktık. Mal toplamayacak, onu sayıp durmayacak, malın bizi ebedileştirdiğini sanmayacaktık1. Yiyemeyeceğimiz malları biriktirmeyecek, oturamayacağımız binaları dikmeyecektik. Kanaatkar olacaktık. Yediklerimizin ve giydiklerimizin helalinden olmasına itina gösterecek, yavrularımıza haram karışmış bir lokmayı çiğnetmeyecektik.
Tüketmeyecek, tüketmeyecek, tüketmeyecektik. İsraf etmeyecek, her gördüğümüzden istemeyecektik. Canımızın çektiği her çikolatayı yemeyecek, üzerimize yakışan her elbiseyi giymeyecektik. Helalin de sınırını bilecektik. Bunu cimrilikten değil, izzetten ve Resül’e benzemek için yapacaktık. İmkanımız olduğu halde vazgeçecektik. Allah için vazgeçecektik. Asıllarını görmek için es geçecektik hepsini.
İnfak edecektik. Atacaklarımızdan, eskittiklerimizden, yemediklerimizden değil en sevdiğimizden başlayacaktık vermeye. Verdiğimizi hissedecektik, biraz dokunacaktı. Can yanacaktı, nefis korkacaktı ama kalp sevinecekti. En yakınımızdan başlayacaktık vermeye, dalga dalga. Sol elin haberi olmayacak, şahid olan göz unutacaktı olanı biteni. Veremediğimizde de üzülecektik ve ecrini taleb edecektik Rahman’dan.
Sofradaki çeşit çeşit tabaklar uykularımızı kaçıracaktı. Rahat döşekler batacaktı, aklımızın her tarafına diken gibi. Olmayanlar gelecekti aklımıza, boğazımız düğümlenecek, lokma aşağıya inmeyecekti. Kisra’nın, Kayser’in süslü tahtlarının, Haman'ın gösterişli kulelerinin, Ebrehe'nin cazibedar fillerinin kendilerini helaktan kurtaramadığını bilecektik. Doymayı bilecek, acıkmayı dileyecektik.
'Kurutulmuş et yiyen bir kadının oğlu'nun ümmeti olarak yetinmeyi bilecek, kibirlenmeyecek, fazlasına göz dikmeyecektik. Yetindikçe arttığının, bu dünyada sadece gölgelerle uğraştığımızın farkına varacaktık. Söylenmeyecek, şikayet etmeyecek, hiç bir nimeti beğenmemezlik etmeyecektik. Nimetin ziyadeleşmesi için şükredecek, isteyene en güzel kısmından verecek, bazen istenmeden verecektik.
Bir vadi dolusu altın istemeyecek; bunun sonunun gelmeyeceğinin idrakinde olacaktık. Salebe'yi hatırlayacak, 'Ne ticaretin ne de alış verişin Allah'ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamayacağı' kimseleri örnek alıp, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı bir günden korkacaktık2.
Velhasılı kelam: Bir avuç toprağın doyuracağı bedene fazlasını sunmayacaktık... (fazlasını da haketmiyor zaten).
Dr. Mehmet Ağırman
-------------------------------
1: Humeze, 1-3
2: Nur, 37
http://www.mbirgin.com dan alıntıdır. Çok beğendim sizlerlede paylaşmak istedim...

Hiç yorum yok: